Menu

Her şey başkanlık sistemi için mi?

13 November 2016 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaşananlar, ilan edilen OHAL ve çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle Meclisin devre dışı bırakılması, son olarak Cumhuriyet gazetesine yapılan polis baskını ve avukat yasaklı gözaltılar darbe süreciyle açıklanamaz.

Darbe yapmak, darbeye zemin hazırlamak, darbe yapanların mevki-makam sahibi olmalarını sağlayarak darbe yapacak güce erişmelerini sağlamak suçtur.

Darbe gibi ağır bir suçun işlenmesini önlemek, bu suça karışanların ortaya çıkarılarak yargılanıp yasaların öngördüğü cezalara çarpıtmak hükümetin, yargının asli görevlerinden birisidir.

Darbe sürecini tüm yönleriyle halka duyurmak da basının görevidir.

Hükümetin görevleri arasında darbeyi önlemek, darbeye karışanları ortaya çıkarmak vardır ancak bugün yapıldığı gibi darbeyi önleme bahanesiyle muhalefeti susturmak hükümetin ne görevleri arasındadır ne de meşrudur.

Üniversiteden ihraç edilen bilim insanları, kapatılan televizyonlar, haber ajansları, kültür ve sanat dergileri, cumhuriyetle yaşıt Cumhuriyet gazetesine yapılan polis baskını, Cumhuriyet gazetesi yazarlarının, avukatlarının gözaltına alınması, beş gün süreyle gözaltına alınanlarla avukat görüşünün yasaklanması hükümetin niyetinin darbe bahanesiyle muhalefeti hizaya getirmek istediğinin son somut göstergesidir.

John Stuart Mill’in sözleriyle ifade edelim: “Eğer tek bir kişi insanlığın geri kalanından farklı bir kanaate sahipse, nasıl o kişinin gücü olsa insanlığı susturma hakkı yoksa insanlığın da o kişiyi susturmaya hakkı yoktur.”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ısrarla altını çizmektedir. Düşünceyi açıklama özgürlüğünden söz edebilmek için sadece çoğunluk tarafından olumlu karşılanan fikirlerin açıklanmasına izin verilmesi yetmez. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün var olduğunun kanıtı, çoğunluğa anlamsız gelen, çoğunluğun paylaşmadığı fikirlerin de açıklanabilir olmasıdır.*

Görülüyor ki hükümet, başkanlık sistemine geçiş sürecinde dikensiz gül bahçesi yaratmak, farklı sesleri baskılayarak başkanlık sistemini topluma kabul ettirmek istemektedir.

Basın özgürlüğü sınırlandırılarak, gazeteciler tehdit edilerek, hukuk rafa kaldırılarak, yargı denetimi ortadan kaldırılarak halka gidilmesinin yakın tarihimizdeki en çarpıcı örneği 1982 Anayasası’na ilişkin referandumdur. 1982 Anayasası yüzde 91 oyla kabul edilmiştir.

1982 Anayasası, Danışma Meclisinde 591 oyla kabul edilmesine karşın hiçbir zaman herkesin üzerinde uzlaştığı bir hukuki metin olarak kabul edilmemiş, arkasında yer alan yüzde 91 oy desteği 1982 Anayasası’nı aklamaya yetmemiştir.

Tüm muhalefetin sesini keserek başkanlık sistemini getirebilir, sırf başkanlık sistemini getirmek için muhalif olan herkese baskı yapabilir, referandumla da başkanlık sistemini kabul ettirebilirsiniz. Ne var ki tıpkı 1982 Anayasası’nın yaşadığı kaderi yaşamak zorunda kalırsınız. Başkanlık sistemini getirirseniz sadece sizi ön koşulsuz destekleyen bir kitlenin başkanı olarak kalırsınız. Bu halkın başkanı olamazsınız.

(*) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Handyside-Birleşik Krallık, 1976; Sunday Times-Birleşik Krallık,1979; Lingens-Avusturya,1986; Oberschlick-Avusturya,1995; Thorgeirson-İzlanda,1992; Jersild- Danimarka,1994; Goodwin-Birleşik Krallık,1996; De Haes ve Gijels-Belçika,1997 kararları…

2 Kasım 2016 / Adaletin İş Yüzü / Evrensel Gazetesi

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>