Menu

Hak kavramı ve İsmail Çınar’ın ‘Yasasızlar’ kitabı*

8 July 2020 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

Çağdaş dünyanın en kritik en önemli kavramlarından birisi “hak” kavramıdır. Üç harflik bu kavram, insanlığın bilinen serüveni içerisinde her zaman ulaşılması gereken hedefleri belirlemede, adalet gibi değerleri tanımlamada kritik bir rol oynamıştır.

İnsan sadece insan olduğu için değerdir. Dünyaya her insan yaşamak için gelir. Yaşamak sadece nefes almak değildir. Yaşamak yaşadığı sürece kendini gerçekleştirme sürecidir. İnsan denilen canlının inançları, yetenekleri, istekleri vardır. Tek başına doğa karşısında güçsüz olduğu için toplumsallaşmak zorunda kalan insanın toplum içinde toplumdan gelen tehlikelere karşı da korunma gereksinimi vardır.

Hak sahibi olma, insanlığın gelişiminde çok önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Sadece güçlü olanların hak sahibi, güçsüz olanların ise borç yükümlüsü olduğu toplumsal aşamadan, bu iki kavramın öznesinin “herkes” haline dönüşmesi uzun bir tarihsel süreçtir.

Toplumda güç sahibi olanların güçsüzlerin yaşam alanlarını daraltması, ezmesi toplumsallaşmanın getirdiği en büyük tehlikedir. Güçlü olan kendisini dayatır. Toplumda herkesin güçlü gibi düşünmesini, güçlü gibi inanmasını, güçlünün çizdiği sınırlar içerisinde yaşamasını ister.

Sadece güçlülerin hak sahibi olduğu, güçsüzlerin ise borç yükümlüsü olduğu bir toplumsal düzenin sürekli kargaşa anlamına geleceği açıktır. Gücü elinde bulundurmanın hak sahibi olmaya yettiği her yerde, bir süre sonra gücü elinden bırakmamanın, güç sahibinin en önemli varlık nedeni haline dönüştüğü görülmüştür.

Hak kavramı tam da bu noktada devreye girer. Hak güçlünün gücünün sınırlandırılması için olmazsa olmaz olandır. Güçlüye, güçsüze dokunma denilebilmesinin tek yolu güçsüzün güçsüz olsa da hakları olduğunu kabul ettirmekten geçer. Hak güçsüzü talep erkiyle donatarak gücü sınırlandırır. Bu nedenle hakkı tanımlarken sahibine talep erki, yapma veya yapma deme iktidarı veren statüdür.

Kısaca, bir şey hak ise sahibine, onu sahiplenmeyi istemeyi, aldığında koruma ve ondan yararlanma iktidarını verir. Sahibine bir şeyi yapabilme yeteneği tanımayan, o hak çerçevesinde bir şey yapıp yapmamayı kişinin özgür iradesine bırakmayan, kısaca yetki unsuru bulunmayan bir şeye hak denilemez.

Yasalar, hak sahiplerini haklarını sisteme kabul ettirdiğinde hakları hukuki yaptırım getirerek güvence altına alır. Eğer hak sahipleri haklarını koruyarak sisteme kabul ettirecek güce ulaşamamışlarsa yasalar hakların karşında yer alır. Yani yasalar hakların kullanılmasını yasaklayarak sınırlandırarak, kullanılmasına yaptırım getirerek hak sahiplerini suçlu konumuna da getirebilirler. Özellikle sosyal haklar başlığı altında ele alınan sendika, toplu sözleşme ve grev haklarının gelişimine bakıldığında, yasaların önce yasaklama, yasaklamayla sonuca ulaşamayınca sınırlandırarak özünü boşaltıp işlevsizleştirme, bunu da başaramayınca koruyarak uzlaşmaya doğru evrimleştiği görülmüştür.

12 Eylül’den sonra kamu çalışanlarının sendika toplu sözleşme grev hakkı için verdikleri mücadele bu tarihsel süreci neredeyse bire bir yansıtır. Kamu çalışanlarına sendikalaşmaya başladıklarında önce Anayasa önlerine engel olarak konulmuş, sonra yasalarda kamu çalışanların sendika toplu sözleşme haklarının düzenlenmediği ileri sürülerek yasasızlık engel olarak önlerine konmuştur.

Bu engellere karşı kamu çalışanlarının başlattığı meşru fiili mücadelede PTT çalışanları da yerini almıştır. KESK/Haber-Sen çatısı altında “Hakları yasalar var etmez, haklar yasalardan önce gelir,” “Hak verilmez alınır” düsturundan hareketle verilen mücadele tarihe geçmiştir. Örgütlenme hakkının meşru insani bir sosyal hak olduğunu yasaların bu alana ancak güvence getirmek için müdahale edebileceğini, örgütlenme hakkının yasaklanamayacağını mücadele pratiği ile göstermişlerdir.

İsmail Çınar, kamu çalışanlarının sendika toplu sözleşme haklarının yasaların konusunu oluşturmadığı dönemi çok isabetli bir isimlendirmeyle “Yasasızlar” başlığı altında anlatmış.

Hafızayı beşer nisyanla malulüdür derler. İnsan hafızası unutma özelliği ile sakatlanmıştır diyelim. Oysa, hiçbir şey bedel ödemeden, alın teri dökmeden, hepsinden önemlisi de işini, gelirini riske atmadan kazanılmıyor. Bir kuşağın vermiş olduğu mücadele ise sonraki kuşak için yol açıcı işaret fişeği oluyor, bilgi zenginliğini beraberinde getiriyor.

“Yasasızlar” da PTT çalışanlarının “Bak postacı geliyor” şiirinde anlatıldığı gibi olmadığını, “Oysaki, Türkiyemde postacılık zor sanattır./ Telgraflarda envai türlü acı/ mektuplarda satır satır keder taşır/ o güzelim memlekette postacı” dizelerinden zor zanaat olduğunu öğreniyoruz.

İsmail Çınar sadece PTT çalışanlarının sorunlarını kitabın eksenine almıyor. Hatta bu konu kitabın hacmi içerisinde ayrıntı kalıyor bile denilebilir. Yazar kamu çalışanlarının örgütlenme mücadelesini PTT çalışanları somutunda tarihe not düşerek ele alıyor. Bir yandan örgütlenme mücadelesinin kronolojik gelişimini, üstelik aynı dönemde ülkede yaşanan toplumsal olaylar zemininde ele alırken, öte yandan özellikle kitabın “Bizden Anılar” başlıklı ikinci bölümünde süreci yaşayanların ilk ağızdan anlattıklarını yansıtarak oldukça başarılı bir sözlü tarih çalışması ortaya koyuyor.

Kitabın hazırlanmasına İsmail Çınar’a Ayten Çağlar, Şehriban Sevim Yunis Türkölmez destek vermişler. Saydım, 51 kişi anılarını paylaşmış. Bu anılarda örgütlenmenin nasıl iğneyle kuyu kazarak gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz.

İsmail Çınar’a kitabın ortaya çıkmasında ona destek verenlerin, anılarını paylaşanların tüm PTT çalışanlarının bu mücadelede bedel ödeyen tüm emekçilerin, KESK/Haber-Sen camiasının emeklerine sağlık.

* İsmail Çınar, Yasasızlar, Haber-Sen yayını

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>