Menu

Kapı vardır çalınması kapı vardır yıkılması gerekir

26 May 2021 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

Kapılar dış dünyanın tehlikelerinden bizi koruyan, iznimiz olmadan başkalarının bizim özelimize girmesini engelleyen koruyuculardır.

Kapalı bir kapı çalınmadan içeri girilmez. İçeridekinin özeline saygı duyulur.

Kapı her isteyenin istediği zaman bir mekana giremeyeceğini gösterir.

Kapı güvenliğin ilk adımı, kapı gizliliğin, mahremiyetin koruyucusudur. Ama…

Kapı vardır, sadece kapıdır. Kapı vardır ihtişamı gösterir. Kalınlığı süsleri, ağırlığı önüne geleni şöyle bir duraksatır. O kapının sahibinin, o kapının açıldığı mekanda yaşayanların gücü, statüsü, kapıya yansıtılır. Kapı dile gelip konuşur. Ben gücüm…

Kapı vardır herkes gelir geçer, “yolgeçen hanın kapısı” derler. Kapı vardır önüne gelmek dahi herkese nasip olmaz. Genellikle kapının yanında bir bekçi vardır. Gelene “Kimsin, nesin” diye sorar. İmtiyazlı birisi değilse geçirmez. “Burası protokol kapısı” der sen, yandaki kapıdan girebilirsin.

Protokol kapısı sadece mekanları birbirinden ayırmaz. Protokol kapısı aynı mekana giren insanları toplumsal statüsüne göre ayırır. İmtiyazlı olanları, sıradan olanlarla karıştırmaz. İmtiyazlı olanın imtiyazını hissetmesini, sıradan olanın sıradanlığını kabullenmesini, imtiyazlı olana saygı duymasını sağlar.

Yıllar önce, neredeyse 20 yıl olmuştur, Okmeydanı Sigorta Hastanesinin ana giriş kapısından bir arkadaşımla beni çevirmişlerdi. Şaşırmıştık. Hastane ana giriş kapısından çıkamıyorduk. Kapının önündeki görevli “burası protokol kapısı” diyor başka bir şey söylemiyordu. Hastane giriş kapısının protokol kapısı olarak tanımlanıp vatandaşa kapatılması mantıksız dediğimizde, sokağa taşan bir tartışmaya neden olmuştuk. Halen öyle midir bilmiyorum ama ben o zaman hastane ana giriş kapısının protokol kapısı olmasını anlamamış mantıksız bulmuştum.

Sonra anladım. Kapı hiçbir zaman sadece kapı değildir.

Oturduğum apartmanda bir komşum vardı. Ne iş yapar bilmezdim. Her sabah aynı saatte çıktığımız için karşılaşırdık. Ben apartman kapısından çıkıp giderken o beklerdi. Bir araba gelir, arabadan sırım gibi bir delikanlı iner, koşan adımlarla arka kapıya yönelir, kapıyı açar, esas duruşa geçer, benim komşu göğsü dik sert adımlarla arabaya biner, delikanlı nazikçe kapıyı kapatır yine koşan adımlarla şoför koltuğuna oturur hareket ederler, bende bu töreni gülerek izlerdim.

İnsanları ayıran kapıların sadece protokol kapıları olmadığına tanık olduğumda, kapılar üzerinden bir sistemi tanımlamak zorunda kaldım.

Kocaeli’de bir büyük lastik fabrikasında taşeron işçileri sendika üyesi oldular. Üyeliklerinin hemen sonrasında da işten çıkarıldılar. Lastik fabrikasında asıl işveren işçileri de sendika üyesiydi ve o işyerinde yıllardır toplu iş sözleşmesi imzalanıyordu. Üstelik taşeron işçileri asıl işyerinde örgütlü sendikayla aynı konfederasyona bağlı bir sendikada örgütlenmişlerdi.

Sendika üyesi oldukları için işten atılan taşeron işçileri fabrika kapısında direnişe başladılar. Ben de sendikal tazminat davası açtım. Mahkeme dosyasına asıl işverenle taşeron arasında imzalanan sözleşme geldi. Bu sözleşmeye göre, taşeron işçisinin asıl işveren işçisinin girdiği kapıdan fabrikaya girmesi, aynı servise binmesi, aynı saatte çay molası vermesi yasaktı. Yasağın yaptırımı ise sadece yasağı delen işçinin işten çıkartılmasıyla da sınırlı değildi. Tümüyle taşeron şirket sözleşmesinin feshini gerektiren bir durum olarak tanımlanmıştı.

Gördüm ki taşeron işçileri ile asıl işveren işçilerinin ayrılan kapıları sadece işe giriş çıkışı ayırmıyor. Dünyaları da ayırıyor. Sendika üyesi olarak işten atılan taşeron işçileri günlerce fabrika kapsının önünde eylem yaptılar. Bir gün bu işçilerin üye olduğu konfederasyona bağlı sendika yetkilileri, sendika üyeleri taşeron işçilerinin yanına gelmediler. Dönüp bu işçiler ne yapıyorlar demediler, diyemediler.

Taşeron uygulaması o yıllarda henüz daha bugünkü aşamasına gelmemiş, doktor, mühendis, avukat kısmını kapsamına almamıştı. Taşeron işçilerinin ayrılan dünyaları, ötekileştirilmeleri, “Seni de taşerona yollarım” tehdidi ile asıl işveren işçilerinin terbiye edilmesi pek dert edilmiyordu. İşçilerin, taşeron, mavi yakalı, beyaz yaka, yevmiyeci diye parçalanmasının toplamının güvencesizlik denilen sistemi var ettiği gerçeği sadece bir grup uzmanın dilinde, yazısında yer alıyordu.

Bugün neredeyse herkes taşeron işçisi. Hele de işçi sağlığı iş güvenliği alanı tam anlamıyla Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) üzerinden taşerona teslim edilmiş durumda. Üstelik hem işçiler birden fazla taşeronda hem işyeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları tam anlamıyla taşeron olarak hizmet veren OSGB elemanı olmuş durumdalar.

Yılların işyeri hekimi, OSGB elamanı olarak çalışıyor. Dün, moralim çok bozuk diye anlattı: “İşyerine girmek için turnikeyi zorladım açılmadı. Görevliye seslendim, “Hangi firmanın elemanısın” diye sordu. Çalıştığım OSGB’yi söyledim, dik ve aksi bir sesle “Taşeronlar bu kapıdan giremiyor, aşağıdaki kapıya gideceksiniz dedi. Sinirlendim, zoruma gitti. İnat ettim bu kapıdan gireceğim diye. Görevli diklendi, ‘burası X AŞ kurallar var sokak değil’ dedi. Git şikayet et diye zorladım. Hekim olduğumu söyledim. Gönülsüzce izin verdi geçmeme. Ama çok çok zoruma gitti”.

Onu dinleyince aklıma Nâzım’ın iki dizesi geldi:

Gene dövülüyormuş gibi

Köylü jandarmalara köylüler

Bir kez daha dedim ki kapılar sadece kapı değildir. Kapılar dünyaları ayırıp, iktidarları eski deyimle muhkemleştirir (sağlamlaştırır). Bu yüzden kapı vardır saygıyla çalınıp izin alınarak girilmesi gereken, özel dünyalara açılan. Kapı vardır insanlığın geleceği için bilinçle kararlılıkla yıkılması gereken…

 

26 Mayıs 2021, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>