Menu

Dr. Murat ÖZVERİ ile Söyleşi: Bekaert işçilerinin grevini; grev, sendika ve toplu sözleşme hakkını sorduk

31 December 2022 - Basından, Genel

Hukuka aykırı grev erteleme kararına rağmen 12 gündür grevlerine devam eden Bekaert işçilerinin grevini; grev, sendika ve toplu sözleşme hakkını Dr. Murat Özveri’ye sorduk.

· Hocam merhaba direkt olarak sormak isterim, Bekaert işçilerinin grevi meşru mudur?

 Bekaert işçilerinin grevi evet, bence meşrudur. Bekaert işçilerinin, 6356 Sayılı Yasa çerçevesinde hukuki süreci tamamlayarak başlattıkları bir grev, hukuka aykırı şekilde ‘grev erteleme’ adı altında yasaklama kararının konusu yapılmıştır. Asıl meşru olmayan, yasal bir prosedürü tamamlayarak yürütülmekte olan grevi, ortada Anayasa’nın ya da yasal düzenin verdiği koşullar gerçekleşmeksizin erteleme adıyla yasaklayan, grev erteleme kurumunu bir keyfi yasaklamaya dönüştüren müdahalelerdir diye düşünüyorum.

· Bir de Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre hem grev erteleme kararını hem de işçilerin bu karara rağmen greve çıkma kararını değerlendirebilir misiniz?

   Şimdi isterseniz Anayasa Mahkemesi’nin 2014 yılında vermiş olduğu bir karar var, o karara değinerek yola çıkalım. Anayasa Mahkemesi, sendika hakkının güvencesinden bahsederken sadece Anayasa’nın, sadece 6356 Sayılı Yasa’nın bu hakkı güvence altına almadığını aynı zamanda Türkiye’nin usulüne uygun olarak onaylamış olduğu uluslararası sözleşmeler, uluslararası sözleşmelere bağlı uzman kuruluşların içtihat niteliğinde vermiş oldukları kararların da sendika hakkının güvencesini oluşturduğunu söylüyor. Bu arada grevi konuşurken sürekli sendika hakkından bahsediyoruz. Bu şekilde bir dil kullanımımızın nedeni yine uluslararası sözleşmelerin ve yine uluslararası kuruluşların vermiş oldukları örneğin, İLO, Sendika Özgürlükleri Komitesi gibi kuruluşların sendika hakkının bölünmezliği ilkesine yönelik, daha doğrusu kolektif hakların bölünmezliği ilkesine yönelik yapmış oldukları yorumdan kaynaklanıyor. Bir uluslararası sözleşmede ya da kararda sendika hakkının güvencesinden bahsediliyorsa bu aynı zamanda grev ve toplu sözleşme hakkı açısından da bir güvence kurumu getirildiği anlamına gelir çünkü sendika, toplu sözleşme ve grev haklarının birbirini etkileyen, biri olmadan diğerinin olamayacağı nitelikte haklar olduğunun az önce bahsettiğim kararlarda ve yorumlarda ısrarla altı çiziliyor. Yani bölünemezlik ilkesi gereği,  kolektif haklar dediğimiz bu üçlü haktan birine getirilen güvence diğer ikisini de kapsıyor. Dolayısıyla bundan sonraki tüm açıklamamızda sendika dediğimiz zaman anlaşılması gereken sendika, grev ve toplu sözleşme üçlüsü bunun tamamını sendika hakkı üzerinden değerlendiriyoruz. Anayasa Mahkemesi bunu sadece yorum yoluyla söylemiyor. Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle bu konudaki tartışmalara net bir şekilde son vermek için denildi ki; temel insan haklarına ilişkin konularda uluslararası sözleşmelerle iç hukuk çeliştiğinde uygulanması gereken hukuki norm uluslararası sözleşme olacaktır. Peki burada uluslararası sözleşmelerle iç hukuk çelişiyor mu? Bizim Anayasamız, grevi sosyal haklar başlığı altında temel bir hak olarak düzenliyor. Ama aynı Anayasa, milli güvenlik ve genel sağlık nedeniyle grev ertelemesinin yapılabileceğine ilişkin de bir düzenleme getiriyor ve 6356  Sayılı Yasa’da hem grev hem de grevin nasıl olacağına yönelik bir prosedür tanımlanıyor.

    6356 Sayılı Yasa’daki grev tanımına bakacak olursak; 58. maddenin 1. fıkrasında yapılan tanımla uluslararası sözleşmelerin yapmış olduğu tanım arasında bir fark yok gibi görünüyor. ‘İşçilerin topluca çalışmamak suretiyle işyerinde faaliyeti durdurmak veya işin niteliğine göre önemli ölçüde aksatmak amacıyla aralarında anlaşarak veya bir kuruluşun aynı amaçla topluca çalışmamaları için verdiği karara uyarak iş bırakmalarına grev denir’ diyor bu maddede. Bu, genel olarak uluslararası literatürde kabul edilen tanım ancak aynı maddenin 2. fıkrasında yasa, yasal grev ve yasa dışı grev diye bir ayrım yapıyor. 6356 Sayılı Yasa’da toplu sözleşme yetkisi alınmasından tutun da grev uygulama tarihinin ilan edilip belirlenmesine kadar kanundaki prosedürü adım adım yerine getirerek grev yasakları olmayan bir işyeriyle sınırlı olarak alınan ve uygulanan greve yasal grev, onun dışındaki tüm biçimlere yasadışı grev diyor. Peki şu andaki Bekaert grevi yasal bir grev mi? Evet, Bekaert grevini yürüten Birleşik Metal İş Sendikası, 6356 Sayılı Yasa’ya uygun olarak toplu sözleşme yetki tespiti için başvurmuş, tespit gelmiş, kesinleşmiş 6356 Sayılı Yasa’nın öngördüğü prosedürde arabulucu aşamasına kadar tüm görüşmeler yapılmış taraflar uzlaşamamışlar, temel bir hak olan grev hakkını kullanmaya başlamışlar. Şimdi uluslararası hukuka geliyoruz. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 11. Maddesi’nde grev hakkını ve sendika hakkını tarifler, daha doğrusu sendika öznesi üzerinden grev hakkına güvence getirmiş. Bu hak tümüyle sınırlandırılamaz değil kuşkusuz sınırlandırabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kararlarında grev hakkının sınırlandırılabileceğini ancak bu sınırlandırmanın demokratik toplumun gereklerine aykırı olmayacak ölçüde olmuş olması gerektiğini, kısaca ölçülülük ilkesine uyarak bu hakkın sınırlandırılabileceğini söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu kararlarına atıfta bulunarak, hem Kristal İş kararında hem de Bekaert grevini yürüten Birleşik Metal İş’in açmış olduğu davada vermiş olduğu kararda aynı ilkenin altını çiziyor, ölçülülük ilkesine uygun olarak grev ertelemesi söz konusu olabilir. Ölçülülük ilkesi nedir diye baktığımızda, somut olarak söylüyorum, milli güvenliği tehlikeye düşürecek bir durum olacak. Henüz uygulanmamış, alınmış bir karar daha uygulanmaya başlanmadan, devreye sokulmadan milli güvenliği tehlikeye düşürmüş. Anayasa Mahkemesi diyor ki; milli güvenlik kavramı herkes tarafından farklı bir anlam ve içerik vererek yorumlanabilecek esneklikte bir kavram. Bu esnekliğin keyfiliğe dönüşmemesi için somut olarak idarenin bu yapılmakta olan grevin hangi nedenlerle, hangi koşullarda ve hangi biçimde milli güvenliği tehlikeye düşürdüğünü açık ve net bir şekilde belirtmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına karşın grev ertelemesi adı altında yasaklamaya yönelik Cumhurbaşkanı Kararı’nda böyle bir gerekçe belirtilmiyor, o zaman bizim sormamız lazım. Bekaert’ta grev yapan işçilerin yapmış oldukları bu grev nedeniyle üretimi durdurulan ürüne, Bekaeert’ta üretilen ürüne bağlı olarak bugün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin silah ve teçhizatlarının kullanılamaz hale gelmesi mi söz konusu? Tanklar mı yürümüyor, uçaklar mı uçmuyor? Ya da böyle bir olasılık mı var? Ya da polis, kolluk kuvvetleri görevlerini yerine getiremez hale mi gelmiş Bekaert’ta üretilen lastik telleri üretilmediği için?  Ya da Bekaert’ta üretilen ürüne ulaşmak için insanlar bakmış bulamamış ve işçilerin ürettikleri ürüne ulaşılamaması nedeniyle toplumsal kargaşalar mı çıkmış? Nolmuş da milli güvenlik tehlikeye düşmüş? Tüm bu sorulara evet diye cevap vermediğimiz koşullarda, bu grevin erteleme adı altında yasaklanması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 11. maddesine, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın 5. maddesine, Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti özellikle son belirtmiş olduğum Birleşmiş Milletler Ekonomik Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi’ne ilişkin Birleşmiş Milletlere hükümet olarak, uluslararası sözleşmelerin ve bu sözleşmelere bağlı kuruluşların verdiği kararların yerel mahkemeler dahil iç hukukta doğrudan uygulanacağına yönelik taahütte bulunmuştur. Dolayısıyla hem Anayasa Mahkemesi kararı hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla hukuka aykırılığı net bir şekilde açığa çıkmıştır ki erteleme adı altında yasaklama kararı vardır.

  Grev ertelemeleri zaten bir yasaklamaya dönüşmüştü. Son rakamlar da bunu göstermektedir. 2003-2022 arasında toplam 19 grev yasaklanmıştır erteleme adı altında. Toplam 194.599 işçi grev hakkından yoksun bırakılmıştır değişik konfederasyonlara değişik sendikalara bağlı olarak. O hale gelmiştir ki, Türkiye’de neredeyse ekonomik olarak kritik öneme sahip hiçbir işyerinde, neredeyse 20 yıldır hiçbir grev uygulamaya konulamamakta; bir biçimde milli güvenlikle ilişkilendirerek ya da genel sağlıkla ilişkilendirilerek erteleme adı altında yasaklanmaktadır. Erteleme süresi sona erdikten sonra sendikaya iki tane seçenek bırakılmıştır. Ya yetkisi düşecek ve tümü ile oradaki etkisini, örgütlenmesini kaybedecek ya da uyuşmazlığı Yüksek Hakem Kurulu’na götürecek Yüksek Hakem Kurulu’nun vermiş olduğu karar kesin ve toplu sözleşme niteliğinde olacak. Bu açıkça, sendikayı zorunlu tahkime zorlamaktır, özgür toplu pazarlığın doğasına aykırıdır, temel ilkelerine aykırıdır, kendi kendine yardım ilkesine aykırıdır. Bu nedenle de Bekaert işçilerinin yapmış oldukları grev, yasal, hukuken meşru, yasal dayanaklıkları olan bir grevdir.

· Aslında ben de grev ertelemenin gerekçesi olarak “Milli Güvenlik”in gösteriliyor olmasını soracaktım ama detaylı şekilde anlattınız teşekkürler, peki grev erteleme yetkisinin Cumhurbaşkanı’nda olmasını nasıl değerlendirirsiniz?

  Grevlerin ertelenmesi, daha önceki mevzuatta Bakanlar Kurulu yani hükümete, idareye verilmiş bir yetkiydi. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği andan itibaren yürütmenin yetkileri Cumhurbaşkanı’nda toplanmış olduğu için Bakanlar Kurulu kararlarının yerini Cumhurbaşkanı Kararları almış durumda. Yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin getirdiği bir zorunlu uygulama. Geçmişte Bakanlar Kurulu bir kurul olarak bağımsız karar verebilen; başbakandan bağımsız, başbakana rağmen karar verebilen bir siyasi organ değildi ve doğru düzgün bir parlamenter sistem yoktu. Dolayısıyla geçmiş dönemdeki sistemde de ne yazık ki siyasal sistemimiz, kuvvetler ayrılığı dediğimiz sistem kendi içerisinde defolu ve sağlıklı işlemiyordu işlemediği için beterin beteri haline geldi. Şu anda o beterden kurtulmaya çalışılıyor ama ne kadar olur onu bilemem.

· Şimdiye kadar bu yetki hangi sektörlerde nasıl kullanıldı?

  Bakanlar Kurulu’nun olduğu dönem yani daha Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden Petlas grevi 2003’te erteleme adı altında yasaklandı. 2003’te 5000 işçinin katıldığı Kristal İş grevi yasaklandı. 2004’te yine Şişe Cam grevi, Pirelli-Goodyear-Brissa’da yürütülen grevler, 2005’te Erdemir Madencilik AŞ’de yürütülen grev, 2014 Şişe Cam, 2015 MESS Grup Toplu Sözleşmeleri yani metalin neredeyse tamamı, 2017 süresince 2018’e kadarki OHAL döneminde MESS Grup, Mefar İlaç, Şişe Cam, Akbank, Emis Grup tis kapsamındaki tüm grevler ertelendi. 2019’da İZBAN grevi ertelendi. 2020 Soda Sanayi AŞ grevi ertelendi. 2022 Bekaertla erteleme adı altında yasaklamayı yaşamış olduk. Dolayısıyla bakın her yıl önemli olan hemen hemen her grevin ertelenmiş olduğunu görüyoruz. 200.000 işçi ki bu 200.000 işçiyi küçümsememek gerekir. Zaten örgütlü ve grev kapsamında olan işçi sayısına baktığımız zaman özgür toplu pazarlık hakkının çok da kullanılabilir olmadığını ve grev erteleme adı altında yasaklamaların yaygın bir uygulamaya dönüştüğünü görmek gerekiyor. Bir demokratik ülkede, şu saydığım kadar grev ertelemesi belki tarihleri boyunca olmamıştır. Örneğin en liberal ülkelerden birisi ABD’de grev ertelemesine ilişkin 90 gün süreyle başbakanın yetkisi vardır ama ertelemeden sonra grev kaldığı yerden devam eder. Bu yasalar da Amerikalılar tarafından sendikacıların ölüm yasası olarak tarif edilmiştir. Buna rağmen Amerika’da dahi çıktığı günden bu yana tahmin ediyorum ki 20 tane ertelenen grev yoktur, savaş koşulları dahil.

· Bekaert işçilerinin grevini doğuşu itibarıyla yani erteleme kararına rağmen başlaması kısmını da düşünürsek AKP dönemindeki sendikal hareketler içindeki yeri sizce nedir ve önümüzdeki dönemde adını duyacağımız bir hareket olarak kalır mı? 

Grev ertelemesi, özgür toplu pazarlığın başladığı 1983 yılından beri sendikaların, işçi hareketinin başına beladır. Bugüne kadar birkaç örneği görülmüştür. Yine Birleşik Metal İş Sendikası, MES sözleşmelerinde bir kez daha aynı şeyi gündeme getirmişti. Grev ertelemelerine rağmen grev hakkını kullanma doğrultusunda bir adım atmıştı. Ancak bu uygulama, neredeyse 40 yıldır işçi sınıfının başına bela haline gelmiş bir uygulama ve yasal düzenlemedir. Bir dönem yargı bunlara çok net bir şekilde ve hızla karar veriyordu ancak bu kapı da son dönemdeki verilen kararlarla önemli ölçüde kapanmış durumda. Dolayısıyla sendika hakkını biz kolektif haklar başlığı altında ve birbirleriyle bölünemeyen üç hakkın bütünselliği içerisinde tarif ettik. Sendika, grev, toplu sözleşme. Eğer grevi yapamıyorsanız işçiler açısından sendika, Kanarya Sevenler derneğinden çok da farklı olmayacaktır. Bu nedenle Bekaert grevi hem hukuki meşruluğu anlamında hem Türkiye’de gerçek özgür toplu pazarlığın kazanılması için 40 yıl sonra atılan en kararlı adımlardan birisi olması açısından hayati önem taşımaktadır. Bu grevin başarıya ulaşması, sadece Bekaert işçilerinin bu sözleşmede alacakları ekonomik, sosyal haklarla sınırlı bir etkiye sahip olmayacak. Bu grev başarılı olur ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin grev hakkının yasaklanması için demokratik toplumun gerekleri ölçütüyle ortaya koyduğu ölçülülük ilkesine aykırı ve keyfi yasaklamalara dönüştürülen grev ertelemeleriyle sonuca gidilemeyeceği, grev hakkının, o hakkın sahipleri tarafından kullanılan temel bir hak olduğunu, siyasi iktidara da kabul ettirecek. Bunun sonucunda özgür toplu pazarlığın önünü açacak bir adım olacaktır. Şunu unutmamak gerekir ki bir ülkede eğer hak sahipleri haklarını kullandıklarında bedel ödemek zorunda kalıyorlar ise onların önünde iki yol var demektir. Ya bedeli ödememek için haklarını kullanmaktan vazgeçecekler ki bu vatandaşlıktan, hukuken vatandaşlık kavramından, uzaklaşmak kulluğa yaklaşmak demektir ya da bedel ödemeyi göze alarak haklarını güvence altına alacak, hak kullananların bedel ödemediği demokratik bir ortamın yaratılması mücadelesini hakları ekseninde vereceklerdir. Bugün Bekaert işçileri tam da bunu yapmaktadır. Grev haklarını kendilerine ödettirilmeye çalışılan tüm bedellere, tüm tehditlere aldırmaksızın uygulayarak bir yandan hem bu hakkı güvence altına almaya çalışmakta hem de insanların haklarını kullandıkları için bedel ödedikleri ve ödemek zorunda kaldıkları bir ülkede yaşamak zorunda olmadığımızı göstermeye çalışmaktadır.

· Son olarak Bekaert işçilerinin grevi için emekçilere, kamuoyuna düşen görevler için düşünceleriniz nelerdir?

Sendikaların, Bekaert işçilerinin sadece kendi ekonomik, sosyal hakları için uğraşmadığı, Türkiye’de özgür toplu pazarlığın var olup olmaması mücadelesi verdiğinin farkına varmaları gerekiyor. Bekaert grevine sahip çıkmaları gerekiyor. Bekaert işçisiyle her türlü dayanışmayı göstermeleri gerekiyor. Bekaert işçisinin dışında greve çıkmış olanlarla da aynı şekilde aynı dayanışmayı sergilemeleri gerekiyor. Türkiye’de bozulan gelir dağılımının özgür toplu pazarlık yoluyla yeniden düzenlenmesi, asgari ücret tartışmalarının bu kadar milli bir konuya dönüşmemesi için Bekaert işçilerin kazanması gerekiyor. Bir ülkede asgari ücret ortalama ücrete dönüşmüşse, orada yoksulluk ve gelir dağılımında bozukluk var demektir. O yoksulluğa ve o gelir dağılımındaki bozukluğa eğer Bekaert işçisinin müdahale ettiği gibi hak eksenli müdahale etmezseniz yoksulluk çürütecektir, yozlaştıracaktır. Toplum adına çok kötü, daha beter günlerin gelmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Çürüyen toplumda uyuşturucunun, fuhuşun çok küçük yaşlara kadar düşmesi, insan bedeni üzerinden ticaret yapılması gibi asla istenilmeyecek asla sağlıklı bir topluma yakıştıramayacağımız bir dizi uygulama o çürümüşlük üzerinde hayat bulacaktır. Bekaert işçisinin grevi bu kadar hayatidir. Evet bir ülkede gelir dağılımı bozulabilir, bir ülkede birtakım krizleri yaşanılabilir. Bu bozukluğa karşı verilecek tepki, demokratik baskı grubu olan sendikaların yasal, meşru grev haklarını kullanarak siyasal iktidar başta olmak üzere yönlendirip yeniden gelir dağılımını, yoksullar yararına düzeltebilecek birtakım politikaları hayata geçirmeye zorlamaktır. Toplumu diri ve canlı tutacak demokratik sistemi geliştirip içeriğini zenginleştirecek çözüm de budur. Türkiye’nin karanlık bir geleceğe hızla gitmesini istemeyen herkesin bu greve karşı yürekten, içten, elinden geldiği kadar destek olup özgür toplu pazarlığın olduğu her yerde siyasal sistemin de özgür ve demokratik bir sisteme dönüşeceği sosyal gerçekliğini de unutmadan bu grevin arkasında durması gerekir.

31 Aralık 2022, Sosyal Hukuk

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>