Menu

24 Ocak Kararlarının 33. Yıldönümü: 24 Ocak Bugündür

24 January 2013 - Gazete Yazıları

1980 yılı Türkiye’nin son 30 yılını şekillendiren iki önemli olayı bağrında taşıyan bir yıl olarak tarihe geçmiştir. 12 Eylül 1980 unutmadığımız, nesilden nesille aktarılan geçte olsa hesabı sorulmaya başlayan askeri darbe tarihidir.

1980 yılının hemen başında yaşanan, yaşı otuzun altında olup, işi iktisatçı, siyasetçi olmayanların neredeyse anımsayamadığı ikinci tarih 24 Ocak 1980 tarihidir. İşin garip yanı 12 Eylül askeri darbesi 24 Ocak 1980’de alınan kararları yaşama geçirmek için yapılmış bir darbedir. En azından 24 Ocak kararlarını destekleyen TÜSİAD Üyesi Rahmi Koç, Odalar Birliği Başkanı İbrahim Bodur gibi ünlü iş adamları gazetelere 24 Ocak kararlarının yıldönümü vesilesiyle vermiş oldukları demeçlerinde 12 Eylül darbesi olmasaydı 24 Ocak kararlarının yaşama geçirilemeyeceğini açık açık dile getirmişlerdir.

Türkiye 1980 yılına TÜSİAD’ın başını çektiği ekonominin dışa açılmasını savunan, dışa açılmamayı kısır bir döngü olarak niteleyen, ihracata dayalı ekonomi modeli olarak adlandırılan yeni bir model istemi ile girmiştir.

TURGUT ÖZAL YÖNETİMDE

Bu istem karşılığını tarihe 24 Ocak 1980 kararları olarak geçen kararlarda bulmuştur. Çok özet olarak TÜSİAD’ın istediği bu yeni modelde ücretler bir maliyet unsuru olarak ön plana çıkmıştır. Sermaye açısından ücretlerin düşülmesi maliyetin düşürülmesi, düşük maliyet ise ihracatta avantaj anlamına gelmiştir. Ücretlerin düşürülmesi yoluyla yurtiçi talebin daraltılması, bu yöntemle yurtdışı pazarlara ihraç edilecek bir artığın yaratılması yeni ekonomik modelin temel özelliğini oluşturmuştur. 24 Ocak 1980 kararlarına işçi sınıfı almış olduğu grev kararları ile yanıt vermiştir. İşçi sınıfının bu yanıtına sermaye 12 Eylül Darbesi ile yanıt vermekte gecikmemiştir. 12 Eylül darbesini yapanlar, 24 Ocak Kararlarının mimarı olarak bilinen Turgut Özal’ı ekonomi yönetiminin başına getirmişlerdir.

14 Eylül 1980 tarihinde yayımladıkları 15 no’lu bildiriyle tüm grev ve lokavt uygulamaları durdurulmuş, DİSK, MİSK, Hak-İş Konfederasyonlarına bağlı sendikalara kapatma davaları açılmıştır. Yasayla kıdem tazminatına getirilen tavanı Anayasa mahkemesinin 1980 Mayıs’ında iptal etmesine karşılık darbeyi yapanlar yayınladıkları bir bildiri ile kıdem tazminatına tavan getirmişlerdir.

YÜKSEK HAKEM KURULU

Geçiş dönemi için askıya alınan özgür toplu pazarlık sistemi yerine 2364 sayılı yasayla zorunlu tahkim sistemini getirilerek Yüksek Hakem Kurulu yetkilendirilmiştir. Yüksek Hakem Kurulu sadece yürürlüğü sona eren toplu iş sözleşmelerinin yenilenmesiyle görevli değildir. Yasaya göre, Yüksek Hakem Kurulu yürürlükte olan TİS’lerde, “devletin ülke ve milleti ile bütünlüğü, millî güvenlik, kamu düzeni ve genel asayişe aykırı hükümleri ile kanunlarda suç sayılan fiilleri teşvik ve himaye eden” hükümlerin bulunduğu yolunda kendisine ihbar geldiğinde, bu sözleşmeleri değiştirebilme yetkisine de sahip kılınmıştır.

Sonuçta YHK 1963 yılından 1980 yılına kadar işçilerin özgür toplu pazarlığın olanaklarından yararlanarak geliştirmiş oldukları 1475 sayılı yasanın asgari koşullarının üzerindeki hemen tüm haklarını sözleşmelerden ayıklamıştır. Ücretler ise yüksek enflasyon koşullarında erimeye terk edilmiştir.

24 Ocak kararları halen yürürlüktedir. Bu kararlara uygun sendikalar, toplu iş sözleşmesi ve grev haklarına ilişkin yasal düzenlemeler Milli Güvenlik Kurulunda, “Devlet işçilere hakkını verir greve ne gerek var”, “Kömür ve petrole grev hakkı verirsen grevin etkisi tüm işkollarına yansır”, “Nasıl olsa grev hakkı versek de erteliyoruz”, “YHK gidiyor, grev yasağı getirelim” diyen bir yaklaşımla ele alınmıştır. Sendikaları siyasetten arındırmanın anayasanın hedefi olduğunu ilan eden bir anlayışın ürünü olan yasalar 30 yıldır çalışma yaşamını şekillendirmiştir.

TOPLU SÖZLEŞMELERE DOĞRUDAN MÜDAHALE

24 Ocak kararları yaşama geçirilmeye başlarken atılmak istenen ilk adımı toplu iş sözleşmelerime müdahale etmek için Toplu İş Sözleşmesi Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Kurul, 13 Haziran l980 tarihinde bir genelge yayımlayarak, özel sektör ve kamu sektöründe toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde izlenmesini istediği ana prensipleri bildirmiştir. Bu prensiplere göre TİS yönetime müdahale niteliğindeki hükümlere yer verilmeyecektir.

Daha önceki sözleşmelerde yer alan hükümler dışında ek mali yükümlülükler getirecek yeni maddeler kabul edilmeyecektir. Kıdem tazminatına esas süreler arttırılmayacak, yeni işe alınan işçilerin kıdem tazminatı her yıl için 30 gün olarak kararlaştırılacaktır. TİS süreleri iki yıldan az olmayacaktır. Yıllık izin süreleri arttırılmayacak, haftalık çalışma saatleri daha aşağıya indirilmeyecektir.

Bu gergin ortamda başlayan 1980 yılı toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin önemli bir kısmı uyuşmazlıkla sonuçlanmış, uyuşmazlık sonucu sendikaların almış oldukları grev kararlarının çok büyük bir kısmı Bakanlar Kurulu’nca ertelenmiştir. 1980’in ilk 8.5 ayında Bakanlar Kurulu’nca ertelenen grev sayısı geriye dönük son üç yılda ertelenen grev sayısıyla neredeyse eşittir. 1980 yılı başından 12 Eylül l980’e kadar özgür toplu pazarlık tümüyle askıya alınana kadar Bakanlar Kurulu toplam 71 grev erteleme kararı almıştır.

NEOLİBERAL DÖNÜŞÜMÜN SİMGESİ

24 Ocak kararlarının üzerinden tam 33 yıl geçti. Türkiye’nin son çeyrek yüzyılını değerlendiren herkes 12 Eylül darbesiyle birlikte mutlaka 24 Ocak kararlarını da anarak söze başlar. Belki bir klişe olarak da algılanabilir ama siyasi yanını 12 Eylül darbesinin oluşturduğu bir dönüşüm sürecini tanımlanması açısından oldukça da önemlidir. Çünkü derin kırılma noktalarından birisidir. 1974’te Şili’de Pinochet darbesiyle başlayan, esas olarak 1979’da İngiltere’de Margareth Thatcher ve 1980’de ABD’de Başkan Ronald Reagean’ın iktidara gelmesiyle simgelenen neoliberal dönüşüm sürecinin Türkiye’deki en belirgin ‘simge’ ve kararlarıdır. Bu kararlarla Türkiye’de zaten hep çarpık ve belli belirsiz olan sosyal devletçi, kamu yatırımlarını ve sübvansiyonları öngören ekonomi politikası tamamen bir kenara bırakılmıştır. 80’ler ve sonrası ‘serbest piyasa’ kutsamasının tavan yaptığı yıllardır. Özelleştirmelerin temelleri 24 Ocak’la birlikte atılmıştır. Tarım ve hayvancılığa destek alımları sınırlandırılmış, kamu yatırımları azaltılmıştır. 12 Eylül darbesinin de gücüyle serbest piyasa ve özel yatırım önünde engel kabul edilen her türlü işçi hakkı ve düzenleyici yasa esnetilmiş ya da ortadan kaldırılmıştır. Daha da uzatılabilir ancak söylenenlerin hiçbiri yabancı değildir. 24 Ocak kararları ve sonrasındaki süreç ve ona ruhunu veren ekonomi politikası, özelleştirmesinden işçi haklarının gaspına kadar bugünü anlatmaktadır. Zaten AKP Hükümetinin de bunu gizlemeye niyeti yoktur. AKP siyasi geçmişinde Turgut Özal’a ve ekonomi politikalarına özel bir yer vermektedir. Serbest piyasa ve emekçinin kazanılmış hangi hak-hukuku varsa hepsi birden hedef tahtasına konulmaktadır. Dolayısıyla 24 Ocak kararlarını ve neoliberal dönüşümü konuşmak, doğrudan bugünü tartışmaktır.

24 OCAK KARARLARI NELERDİR?

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığına getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermiş ve bu program kısa sürede hazırlanmıştı. Program 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklandı. 24 Ocak Kararları’nın ana hatları şu şekildedir:

* Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alındı, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırıldı.

* Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırıldı.

* İthalat kademeli olarak serbestleştirilirken, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edildi.

* Dış ticaret serbestleştirilirken yabancı sermaye yatırımları teşvik edildi, dışarıya kâr transferlerine kolaylık sağlandı.

* Yüzde 32.7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidildi.

KENAN EVREN’DEN 24 OCAK YORUMU

Kenan Evren, 7 Ocak 1991 tarihinde yaptığı bir açıklamada, “Eğer 24 Ocak kararları denen kararların arkasından 12 Eylül dönemi gelmemiş olsaydı, o tedbirlerin fiyasko ile sonuçlanacağından hiç şüphem yoktu. Böyle sıkı bir askeri rejim sayesinde o tedbirler meyvesini vermiştir” demişti.

Murat Özveri/Evrensel

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>