Menu

Ucuz işçiliği rekabet üstünlüğü olarak gören ekonomik model kazandı

12 November 2015 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

Her seçimin bir kazananı bir de kaybedeni var. Tartışmasız 1 Kasım seçimlerinin kazananı, 24 Ocak 1980’den bu güne süren ucuz işçiliğe dayalı ekonomik model olmuştur.

Seçimlerden önce Maliye Bakanı Mehmet Şimşek asgari ücretin 1500 liraya çıkartılması işçiye zulümdür demişti. Bu sözlerini Türkiye’nin halen “Yüksek teknolojili, katma değeri yüksek ürünlerdeki” payının düşük olmasına, geleneksel sektörlerde üretim ve ihracat yapmasına dayandırmıştı.

Mehmet Şimşek’in bu kısa açıklaması son 35 yılın özetiydi.
Aslında Mehmet Şimşek bu sözleriyle24 ocak 1980 kararlarının halen yürürlükte olduğunu ilan ediyordu.

Kısaca anımsatalım: Ucuz işçilik sayesinde küresel piyasalarda rekabet şansı elde edebilmek için 24 Ocak 1980 kararları alındı. Bu kararlar güçlü sendikalarda örgütlü işçilerin karşı koymalarıyla yaşama geçirilemeyince,12 Eylül 1980 darbesi yapıldı. Darbeyi yapanlar temel hak ve özgürlüklere güvence getiren 1961 Anayasası’nın bize bol geldiğini söyleyip, temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran 1982 Anayasası’nı hazırladılar.
1 Kasım seçimlerinden önce Mehmet Şimşek’in söylediklerini, seçimlerden sonra açıklama yapan Ak Parti kurmayları, 12 Eylül darbesini yapanların söylemlerini tekrarlayarak doğruladılar.

AK Parti’nin Anayasa çalışmalarının mimarlarından MKYK Üyesi Mustafa Şentop’a göre, Ak Parti’nin öncelikleri arasında temel hak ve özgürlükler değil başkanlık sistemi var.

Şentop temel hak ve özgürlükler konusunda 12 Eylül darbecileri gibi 1961 Anayasası’nı suçlayarak dedi ki; “1961 Anayasası böyleydi. Temel hak ve özgürlükler alabildiğine genişti ancak devlet yapısı buna göre düzenlenmediği için baskıcı bir anayasa çıktı ortaya.”

Şentop’un baskıcı dediği anayasanın güvence altına aldığı temel hak ve özgürlükler sayesinde işçiler hükümetler üzerinde etkili bir güç olabilmişlerdi. 1961 Anayasası’nda temel hak ve özgürlükler geniş olduğu için, işçiler 1960’lı yıllarda hızla örgütlendiler. Yaptıkları grevlere yasa dışı diyenlere, yasa dışı ama anayasa içi diyerek karşı durdular. Türkiye tarihinde ilk kez işçiler kendi örgütleri üzerinden muhatap alındılar. Memurlar devlete avuç açmadan sendikalarında örgütlenerek hak alabildiklerini gördüler. Sendikalar, hükümetlerin siyasal ekonomik tercihlerini belirlemede etkili bir güç haline geldi. Bu öz güvenle Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy “Ankara’da Türk-İş var” diyebildi.

İşçilerin kendi seçtikleri örgütlerle hak alabilmelerinin sakıncasını 12 Mart darbesinin başındaki General Memduh Tağmaç “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi geçti” diye özetledi. Sosyal uyanışın ekonomik gelişmeyi geçmemesi için 12 Mart’ta Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümleri sınırlandırıldı, memurların sendikalaşmaları yasaklandı. 12 Mart darbesinin getirdiği yasaklar sosyal uyanışı durduramadığı için 12 Eylül darbesi yapıldı. Darbe işçiliğin ucuzlatılmasını kalıcılaştırmak için sendikal hakları budadı, özgür toplu pazarlık düzenini, tek tip sendika dayatması ve grev yasaklarıyla yok etti.

Bugün ucuz işçilik politikası sürsün, ucuz işçiliği meşrulaştıran makbul sendikalar zarar görmesin diye 2015 yılı mayıs ayında başlayan metal direnişi sonrası toplam 1600 işçi işten atıldı.
Her gün iş kazalarında üç işçinin yaşamını yitirmesi, Soma, Ermenek, ucuz işçilik üzerinden rekabet üstünlüğü sağlamanın acı bedelleriydi.

Ak Parti kurmaylarının açıklamaları gösteriyor ki 24 Ocak 1980 kararları bugün için de geçerlidir. Ak Parti açısından bugün de ucuz işçilik küresel piyasalarda rekabet edebilmenin en önemli aracıdır. Ucuz işçiliğin kalıcılaşması için 12 Eylül darbesinin temel felsefesinin sürmesi şarttır. Bu nedenle Ak Parti temel hak ve özgürlüklere öncelik vermeyecek, aksine başkanlık sistemi adı altında temel hak ve özgürlüklerin daha da sınırlandırılmasına kapı açacaktır.

Görülüyor ki ucuz işçilik üzerinden küresel piyasalarda rekabet üstünlüğü sağlamaya dönük ekonomik model, 24 Ocak 1980’den bu güne istikrarlı bir biçimde uygulanıyor, uygulanacak.

1 Kasım seçimlerini değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan da istikrara işaret ederek:“Siyasi dünyamızda bu işin nihai belirleyicisi milli iradedir ve milli irade dün, 1 Kasım itibarıyla istikrardan yana tecelli etti” dedi.
Böylece Türkiye’nin geleceği bir kez daha belirlendi. Ya ucuz işçilik üzerinden rekabet üstünlüğü sağlamaya dönük ekonomik modelin öngördüğü, baskıcı, temel hak ve özgürlükleri askıya alan siyasal sistem sürecek, işçiler fabrikalarda çocukları askerde ölmeye devam edecek ya da ucuz işçiliğin kurbanı kitleler, çocukları dağda ölenlerle birlikte tüm baskılara karşın kendi örgütlülüklerini yaratarak Türkiye’yi temel hak ve özgürlükler ekseninde yeniden şekillendirecek.

11 Kasım 2015, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>